Makale
‘Maket’
Kutlu DoÄŸum Haftası” dolayısıyla tertiplenen deÄŸiÅŸik etkinliklerin içinden geçiyoruz. Hatırlayışın ve hasretin kederi beni her zaman müteessir ettiÄŸi için, bu tür merasimleri önemsiyorum. Lakin her iÅŸ, aslında bizim aynamız, tenkit etsek itiraz etsek de asrımızın aynası...
“Kabe Maketi” veya “Asrı Saadet Köyü” baÅŸlıklarıyla basında bir hayli yer tutan hadise... Veya önceki yıllarda vuku bulan Kuranı Kerimli yaÅŸ pasta ya da Peygamberimize çıkartılan güllü nüfus cüzdanı gibi unutmak istediÄŸimiz bir takım kıyamet alametlerinden de geçmiÅŸtik... Ä°ncinerek, kalbimiz sızlayarak, ruhumuz yırtılarak.
Her dönemin, her çağın kendine has bir özleyiÅŸ temrini olur, kabul. Sosyolojik farkındalığı çeÅŸitlendirmek adına yeni zamanlarda yeni arayışlara da kabul... Lakin her iÅŸte olduÄŸu gibi Hz. Peygamberi hatırlayışta da bir usul, bir üslup, adab, vakar olmalı deÄŸil mi? Hele ki söz konusu Son Elçi, Rahmetellilalemin, Fahrikainat ise hassasiyetimizin en rafine, en billurlaÅŸmış haliyle gerçekleÅŸebilmeli bu dışavurum...
Dışavurum mu dedik?
“Allah” derken yüzü kızaran, Peygamberimizin (s) adı geçtiÄŸinde alnı terleyip, deprem geçirir gibi başı dönen büyükannelerimizi, eski Ä°stanbul hanımlarını anlatsak, dinleyecek kaldı mı? Sevgi, evvelki insanlar için; içten geçen, içten geçerken yakıp kavursa bile dirayetle sabredilen, hasretine göÄŸüs gerilen bir büyük, azim davaydı bizim eski adabımızda...
Halbuki biz dışavurum günlerinin çocuÄŸu olduk... Ä°tiraz edeceÄŸimiz, protesto koyacağımız o kadar çok baskı vardı ki üzerimizde, biz dışavurumdan sevmeye, hasretin adabına vakit bulamamış kimselerdik. Sevgi, bir tür güçsüzlüktü bize. Sevda bahsiyse üzerinde peri kanatlarından düÅŸmüÅŸ tozların biriktiÄŸi bir masal kadar uzak, olmayacak, maazallah olursa büyük ihtimalle bid’at veya sapıklığa düÅŸürecek tehlikeli bir iÅŸti... Bizim kuracağımız en uzun cümle, neticede bir protesto pankartına sığabilecek kadar olurdu. Uzun yıllar bid’attir diye mevlit dinlemeyi bile geciktirmiÅŸtir bizim kuÅŸak.
Bizim kuÅŸağın içinde büyüdüÄŸü protestolar dönemini geride bıraktık. Åžimdi serbestlik ortamındayız. Lakin saatlerimiz kırıktır. Peygamberimize olan sevgimizi özlemimizi anlatabilme konusunda tecrübe eksikliÄŸi içindeyiz... Onu nasıl seveceÄŸimizi bilmiyoruz...
1409’da Süleyman Çelebi tarafından yazılmış Mevlit olarak tanıdığımız Vesiletü’n Necat, halen medarı iftiharımızdır. Aşılması güç bir edebiyat olduÄŸu kadar, bizim onu aÅŸmaya dair gayretimizin olmayışı da manidar...
***
Hz. Peygambermizin eÅŸleri, “ümmetin anneleri”dir. Ahzab Suresi 6. ayet: “Peygamber müminlere kendi öz canlarından daha yakındır, onun eÅŸleri de müminlerin anneleridir” der. Kendi annelerimizin onurundan çok daha azizdir onların hatırı. Özellikle Hz. AiÅŸe (ra) üzerinden reva görülen riayetsizlikler bizleri derinden yaralıyor. Bu adab dışı hali, kamuoyunda takip edilen tanınmış akademisyenlerin, hocaların üstlenmesiyse daha vahim. Güya yenilik, dikkat çekme, cesaret gösterisi veya farklı mezhebin müntesibi olmak gibi sebeplerle de olsa... Ümmetin annelerine rencide edici, incitici tarzlarda ifadeler, Müslümanlara yakışmaz. Ümmetin annelerine riayetsizlik, Resulullah’a (s) karşı bir hadsizliktir. Hukuka uygunsuzluÄŸu bir yana, kalbinizi öldürür bu hal, sezgi gücünüzü imha eder, içinizde yakîne dair pırıltıyı kaçırtır. Bu konudaki münazara ve cedelleÅŸmeler bile bizleri öylesine yoksullaÅŸtırıyor ki, dilerimizden sonra kalplerimiz de çölleÅŸip kuruyor...
***
Zamana karşı hazırlıksızız. Hicretle ilgili veya asrı saadeti çocuklarımıza anlatabilmekle ilgili ciddi çabalarımız var mı? Kabe maketlerini alelacele kurmazdan evvel, bu konuyu, ilahiyatçıların yanı sıra pedagoglara, psikologlara, eÄŸitimcilere, velilere, çocuklara sorduk mu mesela? Kutsalı anlatabilmek büyük bir sorumluluk gerektiriyor ve elbette zorlu bir iÅŸ... Umalım ki epey tartışma çıkartan bu tecrübemiz hepimize bir ders olur da güzelini, sahihini gerçekleÅŸtirebilme adına yeni sorumlulukları sırtlanırız...
STAR HABER
Henüz yorum yapılmamış.